Ana içeriğe atla

Nitelikli

Futbol ve Tribün Kültürünü İşleyen Başarılı Film: GREEN STREET HOOLIGANS..

  Siz de benim gibi futbol delisiyseniz daha doğrusu tribünü, holiganlığı seviyorsanız işte tam da sizi derinden etkileyecek ve ömür boyu aklınızdan çıkmayacak bir film. Bir başkası için çok bir şey ifade etmese de futbol ve tribün kültürü, bu hazzı bilenler benim ne demek istediğimi çok iyi anlıyorlar eminim. Bu filmi 3 yıl önce izlemiştim ve hala benim için ilk 3 favori filmimin arasındadır. Bu filmin bana kattığı en önemli şeylerden biri de beni sıkı bir West Ham United taraftarı yapması oldu sanırım. Green Street Hooligans benim için farklı bir yerde olduğundan bunu sizlerle paylaşmak istedim. Bir futbolseverseniz umarım bu film sizi de beni etkilediği kadar etkiler, eğer değilseniz de umarım size futbol ve tribün aşkını aşılar.. İzledikten sonra futbolun asla sadece futbol olmadığını, bunun çok daha ötesinde bir şey olduğunu göreceksiniz diye umuyorum. Gelin biraz filmin içeriğine bakalım.. İngiliz yapımı “Green Street Hooligans” (2005) yukarıda girişini yaptığım fanat...

Onur Ünlü'den: Polis


“Bir insanın sadece gerçeklerle yetinmesini aklım almıyor.” der Kurt Vonnegut Jr. ve Onur Ünlü de 'Polis'inde, gerçeklerle yetinmeyen Musa Rami’nin hikâyesini anlatmaya böyle başlar.



Torun tombalağa karışmış ama tek başına yaşayan, herkesin saygı duyduğu, işine sahip çıkan ve kimse bilmese de kendince duygusal biri olan Musa Rami, Cinayet Büro’nun sıradan bir elemanı olarak görür kendini. Einstein’ın dediği gibi: “Cahil insanlar kendilerini mükemmel görmeye, zeki insanlar yaptıklarını hafife almaya eğilimlidirler”. Musa Rami de zeki biri. Etrafında dönen dolapları fark edip sessizce tepkisini verince, başı mafya ile çok büyük derde giriyor.

Yine sessizce tepkisi esnasında, hiç umulmayan bir anda ağzından kanlar geliyor Musa’nın. Doktoruna gidince öğreniyor gerçekleri. 2 aylık ömrü var ve kaybedeceği hiçbir şeyi yok, küçük oğlu Haluk ve ona danışan Sosyoloji öğrencisi Funda dışında.

Bir insan beyninde ur olduğunu öğrendiğinde ne yapar? Haluk Bilginer’in elinden düşen bir gömlek, haberin üstüne yakılan bir sigara ve “Ölecek miyim?” sorusu… Dünyanın en rahatlatıcı, en boş vermiş, en güvenli cevabı o anda gelir: Hepimiz öleceğiz! Sonrasında gelen dinginlik hâliyle, sanki bir şey olmamış gibi devam eder :

“Çok güzel gözleri var, böyle kocaman kocaman…”

Aşk insana kaç yaşında gelirse gelsin, hissettirdikleri hep böyle değil midir? Ya da her aşık biraz takıntılı değil midir? Bir cümleye, bir şarkıya ve hatta bir görüşe? Bir anda bütün olumsuzlukların üstüne bir sis çöker, dünyada sadece aşık ile maşuk varmış gibi, her şey yolundaymış gibi olmaz mı? Aynı filmlerdeki gibi, arka fonda hiç duymadığımız ama sözlerini çok iyi bildiğiniz bir parça eksiktir sadece. Olur ya?

Musa Rami de olmuş. Bütün bu naif davranışları, diğer tarafta bütün şiddetini, derdini aktardığı İzmitlilerden kalanlarla uğraşırken, dikenli tellerle çevrilmiş bir gül fidanı gibi, bir çetenin silahlarıyla etrafını sardığı bir yürek gibi kalmış ortada. O çaresizliğini, acizliğini de Ünlü’nün en güzel sözlerinden bir tanesiyle anlatmışlar:

“Şiddete meyyalim vallahi dertten!”

Bu kadar karmaşanın arasında, ümitsizliğin dibine vurmuşken Musa’yı ne kurtardı? Tekrar ayağa kaldıran ne? Sığındığı yer neresi? Bu hikayeyi nerede bitirmeye gitti? Başına dayadığı silahla arasına ne girdi? İnsanın tekrardan inanmasına, ayağa kalkmasına ve ümidini kaybettiği yerde “ümidi” bulmasına başka kim yardım edebilirdi ki? Bütün bu sorulara Tekvir Suresi’nin okunduğu sahne ile cevap verilmiş.

Onur Ünlü’nün en güzel yanıdır filmlerinde aşkı böyle hissettirecek sahneleri yazıp, yönetip, yaşatması. İlk uzun metrajlı filmi ve Haluk Bilginer’in senaryoyu okumasıyla oynamayı kabul etmesinin bir anda olduğu, kimi fanatiklerinin yüzlerce kez izlediği 2007 yılında kendi şirketi Eflatun Film’in ilk göz ağrısıdır Polis. Sesi daha puslaşmamış, henüz Hakim Bey’i söylememiş Mehmet Erdem de müzikleriyle yer alıyor üstelik.

Bu yeniden doğuştan sonra ayağa kalkan ve Funda’yla konuşmak isteyen Musa Rami, saplantılarının yorgunluğuyla son bir ricada bulunuyor:

Seni seviyorum der misin? Seni seviyorum de. Seni seviyorum de lan!

Sinsice kıvrılan bir duman eşliğinde masasında oturadursun Musa Rami, Murat Menteş’in sözü geliyor akıllara: Bir insan acıdan delirdiğinde, diğerleri onun acısını değil deliliğini görür. Musa Rami’nin deliliğiyle/acısıyla sizleri baş başa bırakıyoruz.

Yorumlar

Popüler Yayınlar