Ana içeriğe atla

Nitelikli

Futbol ve Tribün Kültürünü İşleyen Başarılı Film: GREEN STREET HOOLIGANS..

  Siz de benim gibi futbol delisiyseniz daha doğrusu tribünü, holiganlığı seviyorsanız işte tam da sizi derinden etkileyecek ve ömür boyu aklınızdan çıkmayacak bir film. Bir başkası için çok bir şey ifade etmese de futbol ve tribün kültürü, bu hazzı bilenler benim ne demek istediğimi çok iyi anlıyorlar eminim. Bu filmi 3 yıl önce izlemiştim ve hala benim için ilk 3 favori filmimin arasındadır. Bu filmin bana kattığı en önemli şeylerden biri de beni sıkı bir West Ham United taraftarı yapması oldu sanırım. Green Street Hooligans benim için farklı bir yerde olduğundan bunu sizlerle paylaşmak istedim. Bir futbolseverseniz umarım bu film sizi de beni etkilediği kadar etkiler, eğer değilseniz de umarım size futbol ve tribün aşkını aşılar.. İzledikten sonra futbolun asla sadece futbol olmadığını, bunun çok daha ötesinde bir şey olduğunu göreceksiniz diye umuyorum. Gelin biraz filmin içeriğine bakalım.. İngiliz yapımı “Green Street Hooligans” (2005) yukarıda girişini yaptığım fanat...

MATRIX FİLMİNE FELSEFİ BAKIŞ



    Matrix filminde felsefe tarihi açısından bir takım temalardan yararlanılmıştır. Bu sebep ile de filmin kısa bir çözümlemesi yapıldığında ilk olarak burada Morpheus’un Neo’ya: Hiç rüyada olduğundan ya da uykuda kuşkuya düştüğün oldu mu? diye sormaktadır burada akıllarımıza Descartes’in kuşkuculuğu gelmektedir. Descartes “Zihinde ki tecrübelerden yola çıkarak gerçekliğin bilinip bilinemeyeceğini sorar ve sorunun yanıtı olarak; bilinemeyeceğinin kanısına varmaktadır.” “İç dünyamdaki tecrübeler insanların doğanın olduğu dünya tarafından değil, başka bir güç tarafından oluşturulduğunu” dile getirmektedir. Filmi incelemeye devam edecek olursak; Nasıl bir yaşam değerlidir? Gerçeğin ne olduğunu bildiğimiz bir yaşam mı yoksa hazlar üzerine kurulmuş bir yaşam mı? Robert Nozıck “The Experience Machine” adlı makalesinde; diyelim ki bir sanal gerçeklik makinesi ürettiniz ve bu makineyi istediğiniz gibi istediğiniz şekilde programlayabiliyorsunuz.

 Makineye bağlanıyorsunuz ve ne olsun istiyorsanız hayatınızda o oluyor ancak gerçekte bir oda da bir makineye bağlısınız (Tıpkı Matrix filminde olduğu gibi) . Burada daMatrix vardır makineye bağlandığınızda yaşamakta olduğunuz hayatı gerçekmiş gibi kabul edip benimsiyorsunuz. İnsan türü sadece haz almak üzerine yaşayan varlıklar değildir, gerçeklikle bir bağlantı halinde de olmak ister. Bir diğer önemli kısma bakılırsa karakterlerden biri yani Cypher; ‘Şu an yediğim bifteğin gerçekte var olmadığını biliyorum ancak bifteği yerden duyduğum haz gerçektir’. Burada Cypher yediği bifteğin değil aldığı hazzın gerçek olduğunu vurgulamaktadır. Matrix’te yaşayan insanların hiçbirinin hayatı kendi kontrolleri altında değildir. Aslında özgürlük sandıkları şey bir yanılsamadır. Filmin dikkat çeken kısımlarından bir diğeri ise Morpheus’un Neo’ya yönelttiği kadere inanır mısın? Sorusudur. Neo bu soru üzerine: “Hayır çünkü hayatımı yönlendiremediğimi düşünmeyi sevmiyorum” yanıtını vermektedir. Bu arada asıl sorun insan davranışlarında özgür müdür? Özgür irade var mıdır? Bu soruların yanıt bulması için öncelikle irade nedir sorusuna bakalım irade ‘eylemi düşünceye uygun olarak gerçekleştirme yetisidir.’  Bu konuda ki görüşe bir örneklem: ‘Bir arkadaşınızın doğum günü var ve kendisine mavi ve sarı renkleri arasında kaldığınız bir kalem almak istiyorsunuz. Mavi kalemi seçip arkadaşınıza hediye ettiniz ancak kendisinin sarı rengi daha çok sevdiğini öğrenip pişman oldunuz’.

 Peki, burada hangi felsefi yaklaşım ele alınmaktadır. Determinist düşünceye göre seçim yaptığınız ana kadar seçimizi belirleyen bir şey yoktu. Peki, mavi kalemi seçmeniz önceden belirlenmiş miydi? Ancak siz seçim yapmadan önce size mavi ya da sarı kalemi seçmeniz için size dayatılmış bir zorunluluk yoktur. Bir diğer düşünceye göre ise yani gerçekte yaptığımız şeyden farklı olarak herhangi başka bir şeyin yapılamayacağını dile getirmektedir. Bu düşünceye göre biz eylemden bulunmadan önce var olan koşullar eylemlerimizi belirlemektedir zorunlu olarak. “Bir kişinin tecrübelerinin, arzularının ve bilgilerinin toplamı, kalıtsal özellikleri, sosyal koşullar ve karşı karşıya kaldığımız seçimin mahiyeti, daha bilmediğimiz diğer faktörlerle birlikte kaçınılmaz koşullarda spesifik bir eylem meydana getirmek üzere bir araya gelirler. 

Bu düşünceye ise ‘determinizm’ denmektedir.”  Determinizm nedir? Determinizm öğretisinin temelinde nedensellik ilkesi bulunmaktadır. Buna göre her şeyin bir nedeni mevcuttur. Filmin ana temasını oluşturan kısım ise: Morpheus’un Neo’ya uzattığı 2 hap mavi ve kırmızı hap .”Sunulan haplardan mavi: uyandığında istediğin şeye inanırsın ikincisi kırmızı ise: Her yer de hayatın gerçeğini görmen için çekilmiş bir perde sanki. Burada asıl olarak karşımıza gerçek nedir? Sorusu çıkmaktadır. Sahnenin ilerleyen kısmında Morpheus Neo’yagerçek nedir? Diye sorar. Neo: ‘şuan gördüğüm kırmızı deri kaplı koltuk’ der. Morpheus: yanıldın Neo. Gerçekliği eğer 5 duyu organıyla algılamaktan bahsediyorsan gerçek, beyine iletilen elektrik sinyallerinin yorumlanmasıdır.” O halde tam olarak gerçek nedir? Gerçekliği nasıl kanıtlayabiliriz? Sorularına varırız. Burada da Platon, Devletin 7.kitabında geçmekte olan gerçekliğin kavranışında duyularımızın yanıltıcı rolleri açıklanmaktadır. Bu açıklamayı da ‘Mağara Metaforu ile yapmaktadır Platon. Platon mağara metaforunda: “Bazı insanlar karanlık bir mağarada, doğdukları günden itibaren mağara kapısına arkaları dönük oturmaya mahkûmdurlar. 

Başlarını da arkaya çevirmeyen bu mahkûmlar, mağaranın kapısından içeri giren ışığın aydınlattığı karşı duvarda, kapının önünden geçen diğer insanların ve taşıdıkları şeylerin gölgelerini izlemektedirler. İçlerinden yalnızca biri kurtulur ve dışarıya çıkıp gölgelerin asıl kaynağını görür ve tekrar içeri girip gördüklerini anlattığında içeride bulunan diğer insanlar buna inanmaz ki duvarda gördükleri yansıma nesneleri ve asıl gerçekliğin mağaranın dışında olduğuna inanmazlar.” (Platon-Devlet-7.kısım Mağara Metaforu) Mağara metaforunda gerçeği gören ve dışarıya hiç çıkmadığı halde içeride gördüğünü gerçek sanan kişiler doxa (görünenin bilgisi) ve dışarıya çıkıp gerçekleri aktaran kişi episteme ( gerçeğin bilgisi) birbirine karışacaktır. 

O halde yeni bir soru daha türetilebilir episteme ve doxa arasında ki farkı nasıl kavrayabiliriz? “Platon bu konu için; Platona göre varlık bilginin konusunu oluşturur yokluk ise bilgisizliğin konusunu oluşturur; Bilgi ile bilgisizlik arasında kalan sanıdır. Görünen ve gerçek dünya arasında ki fark nasıl kavranır? Platon görünenler dünyasının ilk kısmını suda ve katı cisimlerde, parlak yüzeylerde bunların benzerinde ki yansımaları oluşturmaktadır. İlk kısım ikinci kısmın yansımasından ibarettir; biz suda hem bir Ayı hem de kendisini görmekteyiz. Platonun değimiyle tüm bunlar bir yansı nesnesinin kopyasıdır yani kendisi olarak görünmez. Platon gerçek dünyayı açıklarken bu gerçek dünyayı açıklarken bu gerçeklik dünyasını iki parçaya ayırarak yapar.

Yorumlar

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar