Ana içeriğe atla

Nitelikli

Futbol ve Tribün Kültürünü İşleyen Başarılı Film: GREEN STREET HOOLIGANS..

  Siz de benim gibi futbol delisiyseniz daha doğrusu tribünü, holiganlığı seviyorsanız işte tam da sizi derinden etkileyecek ve ömür boyu aklınızdan çıkmayacak bir film. Bir başkası için çok bir şey ifade etmese de futbol ve tribün kültürü, bu hazzı bilenler benim ne demek istediğimi çok iyi anlıyorlar eminim. Bu filmi 3 yıl önce izlemiştim ve hala benim için ilk 3 favori filmimin arasındadır. Bu filmin bana kattığı en önemli şeylerden biri de beni sıkı bir West Ham United taraftarı yapması oldu sanırım. Green Street Hooligans benim için farklı bir yerde olduğundan bunu sizlerle paylaşmak istedim. Bir futbolseverseniz umarım bu film sizi de beni etkilediği kadar etkiler, eğer değilseniz de umarım size futbol ve tribün aşkını aşılar.. İzledikten sonra futbolun asla sadece futbol olmadığını, bunun çok daha ötesinde bir şey olduğunu göreceksiniz diye umuyorum. Gelin biraz filmin içeriğine bakalım.. İngiliz yapımı “Green Street Hooligans” (2005) yukarıda girişini yaptığım fanat...

PLATON'UN ‘’MAĞARA ALEGORİSİYLE’’, ‘’TRUMAN SHOW’’ FİLMİNİN KARŞILAŞTIRILMASI





Filmde 7/24 hayatı kameralarla gözetilen ve doğduğu günden beri birileri tarafından kurgulanan, yaşamı bir program haline gelen Truman, kesintisiz olarak canlı yayında izlenmektedir. Bu program için gerçek hayata benzer bir dekor kurulur, yapay bir ada inşa edilir. Güneş, deniz, ay dahi olmak üzere her şey yapaydır. Ve hatta ay onların gözetim, yönetim binalarıdır. Burada Platon’un mağara alegorisinden bir benzerlik vardır. Bazı insanlar yeraltında mağaramsı bir yerde elleri kolları zincirlenmiş kıpırdaması dahi mümkün olmayan bir şekilde bağlanmışlardır. Mağaranın kapısı arkalarında olduğu için ne güneş ışığını ne de gerçek nesneleri görebiliyorlar. İnsanların arkalarında yüksek bir yerde yakılmış bir ateş var ve ateş idealar dünyasındaki nesneleri o duvara yansıtır yani insanların görebildikleri tek şey nesnelerin yansımasıdır, bir tür kukla oynatıcıların oynattığı yansımaları görmek gibi. 
Tam da burada Truman’ı bir kukla gibi oynatan yönetmen Christof gelir aklımıza, Truman’ın bütün hayatını kurgulayan Christof, Truman’ın hayatındaki herkesi kendisi seçer, hatta annesi, babası, en yakın arkadaşı, eşi bile bir kurgulamadır. Her şeyi tüm hayatı kurgu olan Truman’ın tek gerçeği duygularıdır, her şeyden bihaber olan Truman’ın yaşadıkları sahte değildir. Çünkü onun duyguları ve davranışları gerçektir; bir kurgudan ibaret değildir, gerçek onun içinde olandır, tıpkı idealar dünyasındaki gerçeklik gibi. 
Truman bütün bunların farkına ölmüş olan babasının yolda yürürken karşısına çıkmasıyla şüpheye düşer ve çevresindeki tüm olan bitenlere dikkat etmeye başlar, tüm olanların belirli bir şekilde hareket ettiğini görünce de sorgulamaya başlar ve kaçmaya çalışır. Platon’un mağara alegorisinden bunun benzer tarafı da şöyledir, zincirlerini kıranlar gerçeğin peşinden gidenler, ışığı bulanlar şeklinde bahsedilir. Platon kendisi şöyle açıklar: ‘’Bunların zincirlerini çözer, bilgisizliklerine son verirsen, her şeyi olduğu gibi görürlerse ne yaparlar? Mahpusların birini kurtaralım; zorla ayağa kaldıralım; başını çevirelim, yürütelim onu; gözlerini ışığa kaldırsın. Bütün bu hareketler ona acı verecek. Gölgelerini gördüğü nesnelere gözü kamaşarak bakacak. (Platon Devlet, yedinci kitap 515d)’’ Kendi düşüncelerini takip edenler gerçeğe ulaşabilirler, gerçeğin yansımasıyla yetinmezler, gerçeğin kendisine ulaşmak için –her ne kadar acı verici olsa da- gerçeğin ışığına bakabilmek için çaba gösterirler. Buradan da Platon’un şu sözleri aklımıza geliyor: ‘’İnsanın gözleri iki karşıt sebepten, iki türlü bulanır. Biri aydınlıktan karanlığa geçişte olur, öbürü de karanlıktan aydınlığa geçişte. Acaba daha ışıklı bir dünyadan gelip karanlıklara alışamadığı için mi, yoksa bilgisizlikten aydınlığa varıp aşırı bir parlaklıkla kamaştığı için mi bulanık görüyor göz? Birincisi övülecek, ikincisi acınacak bir haldir. Karanlığa alışamayan göz, ışıklı bir dünyadan geliyor demektir. (Platon Devlet, yedinci kitap 518a)’’ Bu kişilerin mağaraya dönüp diğerlerine gerçek dünyayı, ideaları,  aslında gördükleri her şeyin sadece gerçekliğin bir yansıması olduğunu anlatması ve onları buna inandırması zor olacaktır. Çünkü orada bulunanlar karanlığa alışmışlardır, onlar için orası artık bir dogma halindedir ve gerçeği görmek, ışığa bakmak cesaret gerektirecektir. Truman Show’da bir seyirci Christof’a şunları soruyor: ‘’-Sence Truman daha önce neden gerçek dünyayı keşfetmeye hiç bu kadar yaklaşmadı? Christof’un cevabı şu şeklide olmuştur: ‘’-Dünyanın gerçekliğini, bize sunulan haliyle kabul ederiz.’’ Ve buna benzer bir cümle de Platon’un esirlere ithafen kullandığı şu cümlelerdir: ‘’Böyle kişiler şüphesiz ki elde yapılmış kuklaların gölgelerinin haricindeki bir gerçekliğin olmadığına inanırlar.’’ Yani zincirlerinden kurtulmayanlar, mağaradan çıkmak istemeyenler için düşünülebilir. Truman’ın en son sahnede yapay dünyayı terk etme noktasında, terk etmemesi için Christof’un, Ay’a benzeyen reji binasından bağlanıp, Trumanla konuşması, kendisinin olduğunu izlenmeye değer olduğunu söyler ve bu yapay dünyada kalması için ikna etmeye çalışır. Dışarıdaki dünyanın kötü olduğundan bahseder, yapay dünyada daha güvenli daha iyi olacağını söyler. Onu kendisinden bile daha iyi bildiğini onun için neyin daha iyi olacağını bildiğini belirtir. Truman da buna karşılık kafasının içine hiçbir zaman kamera yerleştiremediklerini söyler ve gerçek dünyaya adım atar. Platon’un mağara alegorisindeki zincirlerinden kurtulup mağaradan gerçek dünyaya çıkanlar gibi.

Sistem Ve Medya Analizi, Eleştirisi 
Filmde mevcut şovlardaki kişilerden onu ayıran tek fark izlendiğinin farkında olmamasıdır; Gündelik hayattaki eylemleri yerine getirirken uykuda tutuluyor olması. Bu durumda sistemi sorgulayamamasının sebebi mutlu olduğunu düşünmesi, burada da aklımıza Theodor W. Adorno’nun kapitalizmin üretime hizmet ettiğini vurgulamak için: ‘’Kapitalizmde bütün üretim piyasa içindir; mallar insanların ihtiyaçlarını ve arzularını karşılamak için değil, kar elde etmek için, daha fazla sermaye edinmek için üretilir.’’ (Adorno, 2009:14) Filmde dikkat çeken kısımlardan biri de şudur: Ana karakter olan Truman’ın yaşadığı her şey kurgulanmış bir oyundan ibarettir. Bu kurgulanmış oyunun arkasındaki isim de Christof’tur. Bu kurguyu Felsefi açıdan ele alırsak şovu kontrol eden Christof karakterinin Tanrı kavramını çağrıştırdığı görülebilir. Christof kurguladığı bu dünyayı dört dörtlük bir yer olarak kuruyor ve bu dünyanın başka bir yerde olmadığını göstermeye çalışıyor. Christof, Truman’ı bu dünyada tutmaya çalışırken aynı zamanda seyirciyi de tutmaya çalışıyor. Dışarıdaki dünyanın kirlenmişliğinden bahseden Christof: Truman ve seyircisine mutlu olabilecekleri bir ütopya inşa ediyor. İnşa ettiği bu ütopya tam bir sığınak olarak gözükür ve kurduğu bu ütopyadan tanrısal konumu da koruduğu bir gerçek.
Christof, kontrol odasındaki konumuyla George Orwell’in romanındaki Big Brother’ı andırır. Odadaki kameralarsa, Orwell’in romanındaki; görebilen, konuşabilen, hissedebilen ekranları andırır. George Orwell’in medyaya ilham kaynağı olan ve ‘’biri bizi gözetliyor’’ tarzı programların oluşmasına sebep olan bu yapıtı aslında Orwell’in sisteme karşı bir eleştirisidir. Medya Orwell’in bu eleştirisinden yola çıkarak bu tarz programlar yapmaktadır. Seyirci açısından bakıldığında sistem seyirci için yeni kurgular yaratmakta ve devamlılığı sağlamaya çalışmakta. Medyanın bizlere sunduğu yapay dünya ve seyircinin buradaki tutsaklığı (Frankfurt okulu açısından bakıldığında) Alman felsefeci Herbert Marcuse’nin kapitalist sistemi totaliter rejimlerin devamı olarak açıklayan görüşlerini hatırlatıyor. Kapitalist sistemden baktığımızda medya seyirciyi ekran başında tutuyor, onları istediği gibi şekillendirmeye, aynı şeyleri düşünmeye ve sergilediği ürünlerini satmaya çalışıyor. Yani kapitalist sistem her şeyde var olduğu gibi burada da kendisini göstermekte. Kapitalizmin bu sürekliliğini sağlayan ne? Tabi ki insanlar ve istekleri. Kapitalist sistem çok düzenli gider ve insanı kendine nasıl hapsedeceğini, nasıl bağımlı hale getireceğini bilir. Burjuvanın, alt sınıfı kendisine bağımlı hale getirmesi bir tür oyun oynamayı hatta daha fazla kar elde edebilmek için insanların sağlığıyla oynamaları bile söz konusudur. Burjuva yetkililer her türlü yalanla insan aşılamaya çalışmaktadır. Her nerede olursa olsunlar tek rolleri gerçekleri yok saymaktır.
Filmin Din Eleştirisi Hakkında
Bir din eleştirisi olarak düşünüldüğünde Christof, Hristiyanlığa karşı büyük bir atıfta bulunuyor. Bunula beraber Christof’un Truman’la konuştuğu sahnede adeta bir tanrıymışçasına konuşuyor. Truman’a gökyüzünden bakan ulu bir figür. (Ay’a benzeyen binadan sesleniyor) Christof’un her çalışanı bütün emirlere uymakta hatta yapımcılar bile. Her şey Christof’un elinde tek yönetici o. Truman’ın kaçış sahnesinde onu engellemek için Truman’a fırtınasını, rüzgarını, onu durdurabilmek için bütün doğa olaylarını kullanıyor.
Truman’ı vazgeçirmeyi başaramayınca da ona tanrısal öğütler vermeye başlıyor. Sea haven’dan çıkmanın sanki dinden çıkmak gibi kendisine zarar getireceğini, sea haven’ın kendisi için doğru yer olduğunu söylüyor. Truman’ın aydınlanmasından dolayı isteği, Christof’u yendiğinde sanki bir kulunun kendine tapmayı bıraktığını gören bir tanrıyı çağrıştırıyor.
Truman Show örneğinde bir psikolojik sendrom
Psikolojik açıdan baktığımızda, Truman Show’u konu alan bir sendrom vardır. Tıpkı Truman gibi tüm hayatının kurgu olduğunu, izlendiğini düşünmektedirler. Bu sendromu yaşayan insanlar genellikle hayatta iyi bir konumda olan başarılı insanlardır. Bu insanlar devamlı kameralarla izlendiklerini ve yaşadığı dünyanın gerçek olmadığını düşünürler. Bu sendroma Truman Show ismini veren psikiyatrist Joel ve Ian Gold kardeşler, zihinsel bir rahatsızlık olduğunu düşünmektedirler. Henüz olarak hastalık olarak kabul edilmeyen bu sendrom, paranoyanın yeni bir formu olarak görülüyor. Bu sendrom hastanın tüm hayatını ele geçiriyor. İlk belirtileri 2002 yılında gören Gold kardeşler, kendilerini Reality Show oyuncusu olarak tanıtan hastaları incelemeye başladı. Hastaların anlattığı durumla Truman Show filmindeki benzerlik sebebiyle bu rahatsızlığa Truman Show ismini vermişlerdir. İlk hastalar filmden 4 yıl sonra ortaya çıkmıştır. Herhangi bir olayın kendisi için olduğunu ve hatta 11 Eylül saldırısını onun için yazılmış bir senaryo olduğunu düşünen hastalar var. Bazı tv programları bir sendromun oluşmasına önayak olmaktadır. Sosyal medya hesapları narsizmi etkiliyor bu da Truman Show sendromunun oluşmasına sebep oluyor. Hastalığı tetikleyen bir başka neden de sistemin insanlar üzerinde yarattığı baskıdır. George Orwell’in 1984 adlı romanında anlattığı korkulara benzer şeyler.  

Yorumlar

Popüler Yayınlar