Ana içeriğe atla

Nitelikli

Futbol ve Tribün Kültürünü İşleyen Başarılı Film: GREEN STREET HOOLIGANS..

  Siz de benim gibi futbol delisiyseniz daha doğrusu tribünü, holiganlığı seviyorsanız işte tam da sizi derinden etkileyecek ve ömür boyu aklınızdan çıkmayacak bir film. Bir başkası için çok bir şey ifade etmese de futbol ve tribün kültürü, bu hazzı bilenler benim ne demek istediğimi çok iyi anlıyorlar eminim. Bu filmi 3 yıl önce izlemiştim ve hala benim için ilk 3 favori filmimin arasındadır. Bu filmin bana kattığı en önemli şeylerden biri de beni sıkı bir West Ham United taraftarı yapması oldu sanırım. Green Street Hooligans benim için farklı bir yerde olduğundan bunu sizlerle paylaşmak istedim. Bir futbolseverseniz umarım bu film sizi de beni etkilediği kadar etkiler, eğer değilseniz de umarım size futbol ve tribün aşkını aşılar.. İzledikten sonra futbolun asla sadece futbol olmadığını, bunun çok daha ötesinde bir şey olduğunu göreceksiniz diye umuyorum. Gelin biraz filmin içeriğine bakalım.. İngiliz yapımı “Green Street Hooligans” (2005) yukarıda girişini yaptığım fanat...

SCARFACE (YARALI YÜZ) 1983


Hiçbir dalda Oscar ödülüne aday dahi gösterilmemiş olsa da, kuşkusuz sinema tarihinin en iyi filmlerinden biri olarak kabul edilmektedir Scarface. Bunda kuşkusuz başrolde Al Pacino'yu izlememizin büyük katkısı vardır.
Al Pacino'nun canlandırdığı Tony Montana karakterini ilk filmin başlarında hem ekonomik hem de kültürel ve eğitim seviyesinde dolayı alt sınıfın mensubu olarak görüyoruz. Tony Montana’nın Miami uyuşturucu imparatorluğunun üst basamaklarına doğru hırsıyla hızlı yükselişi ve kaçınılmaz düşüşüne odaklanıyor. Gözüktüğü ilk sahnelerden itibaren Tony Montana’nın çok büyük bir hırsı olduğunu anlarız. Tony’i böylesine hırçın yapan şey para ve güce olan zaafıdır. Varolmanın sahip olmakla ilgili olduğunu düşünen, ama hiç bir şeye sahip olamamış bir ‘kayıp’tır Tony. Komünizme her fırsatta küfür eden ama kapitalizme bulaşınca da mutluluğu orada da bulamayacak bir adamdır. Varolabilmek için güçlü ve herşeye sahip olmak zorundadır.




Küba’dan Amerikan rüyasıyla gelen megolamanyak, manik anti-kahraman Tony Montana hep daha fazlasını istiyor. Pes edersen kaybedersin, zayıf kalırsan kaybedersin. ‘Bu ülkede önce paraya sonra güce, güce ulaşınca da kadına sahip olacaksın’. Frank Lopez’in mafya kontrolünü ele geçirmek istiyor, kadınını Elvira’yı (Michelle Pfeiffer) istiyor.Tony dünyayı ve içindeki her şeyi istiyor. Elvira’yı hoşlandığı veya sevdiği için değil -onu bir kadın olarak bile görmüyor- sırf Frank’in imparatorluğunun içinde olduğu için sahipleniyor. O, yalnızca O’nun olmalıdır. Elvira ile evlendikten sonra ona ne kadar kötü muamele yaptığını, hiçbir işe yaramayan birisi olduğunu söylediği sahneleri defalarca kez izledik. Ona bir çocuk bile veremediği için defalarca aşağılamıştır karısını. Kendi kanından birini istemektedir çünkü ancak o zaman koşulsuz sevebilir Tony. Kız kardeşi Gina'ya aşırı olan sevgisinden de bunu anlayabiliyoruz.

Filmin çıkmasının üstünden 34 yıl geçmiş olsa da günümüzde de hala popülerliğini son derece koruyan ve hala izleyicinin özdeşleşme yaşadığı bir filmdir Scarface. Tony'nin kötü giden hayatına, yaşadığı pişmanlıklara rağmen hala ikon olarak anılmaktadır. Los Angeles’da Afro-Amerikalıların işlettiği her dükkanda filmin dev posterlerini görmeniz mümkündür. Pek çok genç yönetmen özellikle suç filmi çekiyorsa, bir sahnede mutlaka onun posterini bir sahnede kullanır ve bu filme olan sevgisini bir şekilde belli eder. Hâlâ bugün bile filmin çeşitli versiyondaki posterleri dünyanın her yerinde yok satmaktadır. Hollywood’un bu en büyük anti kahramanı Tony Montana, hepimizin kuytularında yer edinen hırsının kurbanı, gözünün gördüğü herşeye sahip olmak isteyen, ‘öteki’lerimizden sadece biridir aslında. 

Yorumlar

Popüler Yayınlar