Ana içeriğe atla

Nitelikli

Futbol ve Tribün Kültürünü İşleyen Başarılı Film: GREEN STREET HOOLIGANS..

  Siz de benim gibi futbol delisiyseniz daha doğrusu tribünü, holiganlığı seviyorsanız işte tam da sizi derinden etkileyecek ve ömür boyu aklınızdan çıkmayacak bir film. Bir başkası için çok bir şey ifade etmese de futbol ve tribün kültürü, bu hazzı bilenler benim ne demek istediğimi çok iyi anlıyorlar eminim. Bu filmi 3 yıl önce izlemiştim ve hala benim için ilk 3 favori filmimin arasındadır. Bu filmin bana kattığı en önemli şeylerden biri de beni sıkı bir West Ham United taraftarı yapması oldu sanırım. Green Street Hooligans benim için farklı bir yerde olduğundan bunu sizlerle paylaşmak istedim. Bir futbolseverseniz umarım bu film sizi de beni etkilediği kadar etkiler, eğer değilseniz de umarım size futbol ve tribün aşkını aşılar.. İzledikten sonra futbolun asla sadece futbol olmadığını, bunun çok daha ötesinde bir şey olduğunu göreceksiniz diye umuyorum. Gelin biraz filmin içeriğine bakalım.. İngiliz yapımı “Green Street Hooligans” (2005) yukarıda girişini yaptığım fanat...

Bir Woody Allen Filmi;MAGIC IN THE MOONLIGHT


Sihirli Ay Işığı (Magic in the Moonlight) Güney Fransa'yı mesken eyleyen, tarihi 1928'e sabitleyen, illüzyonu, aşkı, entellektüel söylemleri barındıran bir filmdir. Yönetmen koltuğunda Woody Allen gibi usta bir yönetmen otururken, oyuncu kadrosu da bir o kadar başarılı. Başrolde Oscar, Altın Küre ve daha nice ödüllere layık görülen Emma Stone ve Colin Firth'i görüyoruz.

    Meşhur illüzyonist Stanley, (Colin Firth) öteki dünyadan havadis getirdiğini iddia eden medyumlara savaş açmıştır. Çekici ve tatlı Sophie, detaycı ve inatçı Stanley'in yeni hedefidir. Stanley her zaman rasyonel kişiliğe sahip oluşuyla gurur duymuş, ruhsal aleme inanan insanları hor görmüştür. Her konuya hakim olduğunu ve her daim doğruyu bildiğini savunan Stanley tek bir konudan bihaberdir; sevgi.. Alaycı, kibirli, mükemmelliyetçi adam karşısına sevda öyküsü çıkınca bocalar. Hatta "Benliğimi aldın, bari kalbimi alma" diyecek kadar savunmasız kalır.

    Filmimizin baş kahramanı Stanley aynı Woody Allen gibi kıvrak bir zekaya sahip, onun gibi kurnaz ve diyaloglarında sık sık iğnelemelere yer ver veriliyor.

    Bu film de, diğer Woody Allen filmleri gibi bolca, derinlikli ve de mizah unsuru zirve yapan diyaloglar ile içleri doldurulmuş onlarca karakter, esas hikayeyi aşıp bambaşka anlamlara ve düşüncelere sürüklüyor.

    Diğer filmlerinden farklı olarak, sapkın cinsel ilişkilere (Barcelona Barcelona), karmaşık aşk hikayelerine (Match Point) rastlamıyoruz. Çoğu filmlerinde seks sahnelerine sıkça şahit olmamıza rağmen bu filmde cinselliğe hiç yer vermediğini görüyoruz.

    Woody Allen denince aklımıza gelebilecek anahtar kelimelerden biri 'Varoluşçuluk', var olmaya karşı tutkusudur. Bir çok filminde değindiği gibi bu filminde de bunu görüyoruz.  Katı bir pozitivist olan bir sihirbazın(!) gerçek sihri ortaya çıkardığını iddia eden bir kızın sahtekar olduğunu kanıtlama çabası, sonunda Allen’in tam da filmin isminin hakkını verircesine bir varoluş problemine dönüşüp, hümanist bir söyleme varıyor. Allen, anlatmak istediğini başarılı bir mizahla harmanlayıp bizlere sunuyor. Genel olarak, Woody Allen’ın sineması, her şeyden önce ölüm olmak üzere kendi korkularını ve endişelerini dile getirmek, suçluluk duygusundan arınmak istemenin gizli çabasıyla başlıbaşına kendisi için kurulmuş karmaşık ama, kusursuz işleyen tek bir mekanizmadır.

    İllüzyonu, sihiri barındıran bu film bizi aslında Allen'ın okul yıllarına götürüyor. Okul yıllarında yaptığı olağanüstü sihir ve kart numaralarıyla arkadaşlarını etkilemeyi başarmıştır. Hatta kızıl saçlarından ötürü “Kızıl” lakabını aldığı lisenin en popüler sloganı “Konigsberg’le asla kart oynama”dır. Hâlâ kartlardan kopamayan Woody bu ilişkisini, “kartlardan, elini piyano tuşlarına koyan bir konser piyanistinin aldığı zevki alıyorum şeklinde tanımlar.

Yorumlar

Popüler Yayınlar