Ana içeriğe atla

Nitelikli

Futbol ve Tribün Kültürünü İşleyen Başarılı Film: GREEN STREET HOOLIGANS..

  Siz de benim gibi futbol delisiyseniz daha doğrusu tribünü, holiganlığı seviyorsanız işte tam da sizi derinden etkileyecek ve ömür boyu aklınızdan çıkmayacak bir film. Bir başkası için çok bir şey ifade etmese de futbol ve tribün kültürü, bu hazzı bilenler benim ne demek istediğimi çok iyi anlıyorlar eminim. Bu filmi 3 yıl önce izlemiştim ve hala benim için ilk 3 favori filmimin arasındadır. Bu filmin bana kattığı en önemli şeylerden biri de beni sıkı bir West Ham United taraftarı yapması oldu sanırım. Green Street Hooligans benim için farklı bir yerde olduğundan bunu sizlerle paylaşmak istedim. Bir futbolseverseniz umarım bu film sizi de beni etkilediği kadar etkiler, eğer değilseniz de umarım size futbol ve tribün aşkını aşılar.. İzledikten sonra futbolun asla sadece futbol olmadığını, bunun çok daha ötesinde bir şey olduğunu göreceksiniz diye umuyorum. Gelin biraz filmin içeriğine bakalım.. İngiliz yapımı “Green Street Hooligans” (2005) yukarıda girişini yaptığım fanat...

2013'e Damga Vuran Film: Kelebeğin Rüyası


Dram ile mizahın ustalıkla dengelendiği film, bu tonunu sonuna kadar sürdürmeyi başarıyor. Zira karakter yaratma ve o karakteri işleme konusunda, Yılmaz Erdoğan'ın gayet incelikle çalıştığı belli. Başrollerdeki iki şair Rüştü Onur ve Muzaffer Tayyip Uslu, beyazperdenin çok ötesinde, nefes alan, yaşayan birer karakter. Filmin gerçek iki hayat hikâyesinden yola çıkan öyküsü, 1940'lı yılların Türkiye'sinde yeniden kurulan Zonguldak kentini kendisine arka plan olarak alıyor.


Başrollerdeki Rüştü ve Muzaffer'i canlandıran Mert Fırat ve Kıvanç Tatlıtuğ çok yerinde tercihler olmuş. Mert Fırat'ı beyazperdede görmeye alıştık ama filmin esas sürprizi şüphesiz ki Kıvanç Tatlıtuğ'un sinemada rüştünü ispatlayan oyunculuğu. Mankenlik sonrası televizyon dizileri ile başlayan oyunculuğunda kendisine sunulan ile yetinmeyip, karakter oyunculuğuna doğru yürüyen Tatlıtuğ, bu rolle kendi kariyerindeki çıtayı da yukarı taşımayı başarıyor. Gerçi birkaç planda, yer aldığı dizide canlandırdığı Kuzey karakterinden bir-iki bakışı çalmış olsa da, şair Muzaffer şimdiye kadarki en başarılı performansı hiç şüphesiz.

Kadın kastlarda ise erkeklerdeki başarının aynısından söz etmek biraz zor. Genç yaşına rağmen Farah Zeynep Abdullah'ın rolün hakkından geldiğini söyleyebiliriz ama Belçim Bilgin'in henüz lise öğrencisi bir kız olduğuna inanmak maalesef zor. İki kadın kastta bu roller yer değiştirse, hikâyenin akışı açısından çok daha ikna edici bir tablo canlanacaktı gözümüzde kuşkusuz.

Bunun dışında filmin dört dörtlük olmasının önündeki tek engel, biraz fazla uzayan süresi ve bu bağlamda hem bireysel hem toplumsal öyküler anlatma çabasındayken hikâyelerin birbiri içerisinde tam da eriyememesi. Hem madenciliğin zor koşulları, hem verem belası, hem de her şeye karşın şair kalma çabası aynı karakterler çevresinde döndürülünce, hikâyenin odağı bir nebze sapmaya uğramış. Bu sapmalar toparlanırken de sürenin ucu biraz kaçmış. Bunun dışında hiçbir vebali yok.

Uzun lafın kısası, yılların tecrübesiyle Yılmaz Erdoğan gerçekten şiir gibi bir film çekmiş. 2013'te şimdiye kadar izlediğim en iyi yerli yapım. Popüler Türk sinemasının geldiği ve gelebileceği yeri göstermesi açısından da kilometre taşı. Filmden çıktığınızda kendinizi Behçet Necatigil'in satırları arasında bulmanız da olası. Kaçırmayın derim...

Yorumlar

Popüler Yayınlar