Dram ile mizahın ustalıkla dengelendiği film, bu tonunu
sonuna kadar sürdürmeyi başarıyor. Zira karakter yaratma ve o karakteri işleme
konusunda, Yılmaz Erdoğan'ın gayet incelikle çalıştığı belli. Başrollerdeki iki
şair Rüştü Onur ve Muzaffer Tayyip Uslu, beyazperdenin çok ötesinde, nefes
alan, yaşayan birer karakter. Filmin gerçek iki hayat hikâyesinden yola çıkan
öyküsü, 1940'lı yılların Türkiye'sinde yeniden kurulan Zonguldak kentini
kendisine arka plan olarak alıyor.

Başrollerdeki Rüştü ve Muzaffer'i canlandıran Mert Fırat ve
Kıvanç Tatlıtuğ çok yerinde tercihler olmuş. Mert Fırat'ı beyazperdede görmeye
alıştık ama filmin esas sürprizi şüphesiz ki Kıvanç Tatlıtuğ'un sinemada
rüştünü ispatlayan oyunculuğu. Mankenlik sonrası televizyon dizileri ile
başlayan oyunculuğunda kendisine sunulan ile yetinmeyip, karakter oyunculuğuna
doğru yürüyen Tatlıtuğ, bu rolle kendi kariyerindeki çıtayı da yukarı taşımayı
başarıyor. Gerçi birkaç planda, yer aldığı dizide canlandırdığı Kuzey
karakterinden bir-iki bakışı çalmış olsa da, şair Muzaffer şimdiye kadarki en
başarılı performansı hiç şüphesiz.
Kadın kastlarda ise erkeklerdeki başarının aynısından söz
etmek biraz zor. Genç yaşına rağmen Farah Zeynep Abdullah'ın rolün hakkından
geldiğini söyleyebiliriz ama Belçim Bilgin'in henüz lise öğrencisi bir kız
olduğuna inanmak maalesef zor. İki kadın kastta bu roller yer değiştirse,
hikâyenin akışı açısından çok daha ikna edici bir tablo canlanacaktı gözümüzde
kuşkusuz.
Bunun dışında filmin dört dörtlük olmasının önündeki tek
engel, biraz fazla uzayan süresi ve bu bağlamda hem bireysel hem toplumsal
öyküler anlatma çabasındayken hikâyelerin birbiri içerisinde tam da
eriyememesi. Hem madenciliğin zor koşulları, hem verem belası, hem de her şeye
karşın şair kalma çabası aynı karakterler çevresinde döndürülünce, hikâyenin
odağı bir nebze sapmaya uğramış. Bu sapmalar toparlanırken de sürenin ucu biraz
kaçmış. Bunun dışında hiçbir vebali yok.
Uzun lafın kısası, yılların tecrübesiyle Yılmaz Erdoğan
gerçekten şiir gibi bir film çekmiş. 2013'te şimdiye kadar izlediğim en iyi
yerli yapım. Popüler Türk sinemasının geldiği ve gelebileceği yeri göstermesi
açısından da kilometre taşı. Filmden çıktığınızda kendinizi Behçet Necatigil'in
satırları arasında bulmanız da olası. Kaçırmayın derim...
Yorumlar
Yorum Gönder